ANALİZ: “E-MAIL TRAFİĞİ İNSANLIK DIŞI, ÇALIŞANLARI MUTSUZ EDİYOR”
Pandemi döneminde uzaktan çalışmanın artmasıyla birlikte çalışanların e-mail trafiği de yoğunlaştı. Sürekli olarak ofis ile irtibat halinde olma zorunluluğu, iş yükünü de teknolojiye olan bağımlılığı da artırdı. Hemen hemen her çalışan, bilgisayar başında salgın öncesine göre çok daha fazla vakit geçirmekten şikayetçi.
The New Yorker dergisinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makale, çalışanların “email trafiği” sorununu mercek altına aldı.
“E-mail bombardımanı bizi mutsuz ediyor” başlıklı makalede, “daha etkin bir şekilde çalışalım darken insanlık dışı bir iş birliği modeli yarattık” ifadesi dikkat çekiyor.
Georgetown Üniversitesi profesörü Cal Newport’un, bu ayın başında çıkan “E-postasız Bir Dünya” (A World Without Email) adlı kitabından hareketle kaleme aldığı makalede, 2017’nin başlarında Fransa’da “bağlantıyı kesme (disconnect) hakkını” korumayı amaçlayan bir iş kanunun yürürlüğe girdiği hatırlatılıyor. Söz konusu yasa, 50 veya daha fazla çalışanı olan şirketler için, çalışanlarının akşamları veya hafta sonları e-posta kutularında geçirdikleri zamanı azaltmak amacıyla mesai saatleri dışında e-mail kullanımına ilişkin belirli sınırlamalar öngörüyor.
Makaleye göre dönemin Çalışma Bakanı Myriam El Khomri, yeni yasayı “tükenmişliği azaltmak” için gerekli bir adım olarak savundu. Yazıda yasanın çok fazla işe yaramadığı belirtilse de giderek daha da artan evrensel bir soruna işaret ettiği ifade ediliyor.
E-mail-Mutsuzluk Araştırması
The New Yorker dergisindeki makale, konuyla ilgili ilginç bazı araştırmalara da referans veriyor.
Buna göre, California Üniversitesi-Irvine’den araştırmacılar, maillerin ofis çalışanları üzerindeki etkilerini incelemek üzere 40 çalışanı yaklaşık 12 gün boyunca kablosuz kalp atış hızı monitörlerine bağladı.
Deneklerin, zihinsel stresi ölçmede yaygın bir teknik olan kalp atış hızı değişkenliği ölçümlenerek kayıt altına alındı. Ayrıca, çalışanların bilgisayar kullanımını takip edilerek e-mail kontrolleri ile stres seviyeleri arasındaki ilişki anlaşılmaya çalışıldı.
Sonuçlar Fransızları çok da şaşırtmadı. Bulgularını yayınlayan araştırmacılar, “Belirli bir saat içerisinde e-posta için ne kadar uzun harcanırsa o saat içerisindeki stres seviyesi o kadar yüksek oluyor” değerlendirmesinde bulundu.
Diğer bir çalışmada ise araştırmacılar her deneğin bilgisayar monitörünün altına termal kameralar yerleştirerek, çalışanların yüzündeki sıkıntıya dair ipucu veren “ateş basması”nı ölçümledi.
Araştırmada, çalışanların email kutusunda daha az vakit harcamak için geliştirdiği “toplu halde bakma” çözümünün de işe yaramadığı tespit edildi.
Stres seviyesi yüksek çıkan kişilerde e-postaları yığmanın ve daha sonra toplu halde kontrol etmenin bu kişileri daha stresli yaptığı ortaya kondu. Bunun en önemli sebeplerinden biri olarak da “görmezden gelinen acil emailerin yarattığı endişe” gösterildi.
Araştırmacılar ayrıca çalışanların stres altındayken e-maillerine daha hızlı ama daha özensiz yanıt verdikleri sonucuna ulaştı.
Öte yandan araştırmada kullanılan metin analizi programı, endişeli e-postaların öfke ağırlıklı kelimeleri içerme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit etti.
Her iki araştırmanın da ortak sonucu, “E-posta kullanımı insanların iletişim için zamandan tasarruf etmesine olanak tanırken, aynı zamanda belli bir bedeli de var” şeklinde oldu. Araştırmacıların bu durumla mücadele için önerisi de belli: Şirketlerin e-posta trafiğini azaltmak için ortak çaba sarf etmesi.”
“Sürekli bağlantıda olmak mutsuz ediyor”
E-posta kontrolü ve mutluluk seviyesi arasında ilişki kuran akademik çalışmalar bunlarla sınırlı değil.
The New Yorker dergisindeki makalede ve makalenin dayandığı kitapta referans verilen diğer araştırmalar da benzer sonuçlara ulaşmış.
Örneğin 2019 yılında yayınlanan ve yaklaşık 5 bin İsveçli çalışanın ruh sağlığındaki uzun vadeli eğilimleri inceleyen bir çalışma da, “sürekli bağlantıda olma” ihtiyacının, optimalin altında sağlık sonuçlarıyla ilişkisi olduğunu ortaya koydu.
Bunun yanı sıra Harvard Business School’dan profesörler, bir grup yönetim danışmanına e-postadan uzak belli bir süre vermenin, şirkette daha uzun süre kalmayı planlayanların oranını yüzde 40’tan yüzde 58’e çıkardığını keşfetti.
Kitaptan alıntılanan makalenin sonuç bölümünde, “teknolojinin tarihi, yeni araçlar yüzeysel bir kolaylık sağladığında nelerin yanlış gidebileceğine dair uyarılarla doludur” ifadesi yer alırken, çoğu zaman söz konusu araçların insan doğasıyla uyumlu olmadığı vurgulanıyor.
E-postanın yakın tarihte istenmeyen kasıtsız sonuçların en iyi örneklerinden biri olduğunu belirten yazar Cal Newport, yazısını şöyle noktalıyor:
“Neredeyse hiçbir maliyet olmadan anında ve sürekli iletişim kurabilmemiz elbette faydalı, ancak insanlar ağ yönlendiricileri değildir. Uyanık saatlerimiz boyunca aralıksız mail gönderip almamızın mümkün olması, bunun sürdürülebilir bir yaşam tarzı olduğu anlamına gelmez. Teknoloji, insanlığın genel durumunu iyileştirmek amacıyla verimli yönleri bilinçli bir şekilde kullanıldığında insana hizmet eder. E-postayı yasaklamamalıyız, ancak artık onun mutsuzluğumuzu garanti edecek şekilde kullanılmasına da izin veremeyiz.”