Ekonomik krizle boğuşan Lübnanlılar yeni bir savaş istemiyor: “Yeter. Yorulduk!”
Güneyde yağan bombalar, tutuklanan eski Merkez Bankası başkanı, iki yıldır seçilemeyen cumhurbaşkanı… Lübnan’da genel durum nasıl?
*Feyza Gümüşlüoğlu / Beyrut
Lübnan’da Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarında yaşanan eş zamanlı patlamalar sonrası gerilim yine tırmandı. Olayın ardından olası bir intikam saldırısı için gözler yine Hizbullah’a çevrilmiş durumda.
İsrail-Lübnan sınırında 8 Ekim 2023’ten bu yana süren çatışmalarda son günlerde gerilimin arttığı gözleniyordu.
Şimdi biraz geriye saralım ve Lübnan’ın içine düştüğü siyasi ve ekonomik çıkmaza Beyrut’tan daha detaylı bakalım…
Hamas’ın 7 Ekim saldırısı sonrası İsrail’in Gazze’deki saldırıları genişleyerek devam ederken, Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmalar da Lübnan’ın güneyinde sürüyor. Aylardır süren çatışmalar nedeniyle özellikle sınıra yakın bölgelerde yoğun bir hareketlilik var.
Şimdilik güney Lübnan ile sınırlı olsa da çatışmaların başkent Beyrut başta olmak üzere ülkenin geneline yayılma ve bölgede daha kapsamlı bir savaşa dönüşme riskine karşı halen tedirgin bir bekleyiş mevcut.
Aslında Beyrutlular savaşa oldukça aşina. Beyrut sokakları 1975 yılında başlayıp 1990’a kadar süren iç savaşın izlerini taşıyan, her adımda o günleri hatırlatan binalarla dolu. Bunlar yalnızca binalardaki mermi ve kurşun izleriyle sınırlı değil elbette; bir de gözle görülmeyen izler var. Halktaki yorgunluk, bıkkınlık, belini doğrultamamış bir ekonomi, dağınık bir mezhepçi yapı ve iç siyasetteki kırılganlık, bir zamanlar “Ortadoğu’nun Paris’i” olarak nitelendirilen bir başkentin üzerine kara bulut gibi çökmüş durumda.
Hizbullah’ın İsrail’le topyekün bir savaşa girmesi ihtimali, sınıra yaklaşık 100 kilometre ötedeki Beyrut sokaklarında da kendini farklı şekillerde hissettiriyor. Savaş riskinin en somut göstergesi, aslında daha Beyrut’a varmadan başlıyor. Nitekim Türkiye dahil pek çok ülkenin seyahat uyarıları gölgesinde Beyrut’a giden uçaklar büyük ölçüde boş, yabancı turist neredeyse yok. Bu durum, Beyrut-Refik Hariri havalimanına inince de açıkça görülüyor.
Beyrut’un canlılığı ve kalabalıklığıyla bilinen meşhur Hamra caddesi, ülkede bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettiren noktalardan bir diğeri. Cadde geçmiş yıllara kıyasla nispeten daha tenha, yoğun olması gereken saatlerde insan görmek daha zor. Dükkanların bazıları kepenk indirmiş; boşalan, “kiralık” ibaresi yer alan çok sayıda dükkan mevcut. Var olan mağazaların içinde ise pek müşteri yok.
Normalde yerli ve yabancı turistlerin en fazla rağbet ettiği bölge olan Hamra’da oteller de kötü gidişattan nasibini almış. Hamra’nın eski ve önde gelen otellerinden biri olan J’yi yıllardır ailesiyle birlikte işleten Ruba, bu yılın çok sakin geçtiğini söylüyor.
Normal şartlarda yoğun geçen yaz döneminde bu yıl neredeyse hiç müşteri almadıklarını belirten Ruba, “müşteri gelsin diye fiyatları da düşürdük ancak maalesef kimse yok” diyor.
Ruba, ailesiyle her yaz Türkiye’ye tatile gittiklerini ancak bu yıl gidemediklerini de sözlerine ekliyor. Bunun en önemli sebebini ise, ekonomik durumun yanı sıra “Biz dışarıdayken burada bir şey olur da ülkeye tekrar dönemeyiz diye çekindik” sözleriyle özetliyor.
“Yeter. Yorulduk!”
Savaş yorgunu Beyrut’ta Lübnanlıların yeni bir savaş olasılığı karşısındaki psikolojisini en iyi anlatan örneklerden biri de duvar yazıları ve reklam panoları.
Hamra caddesinde, indirilmiş vaziyette olan bir dükkan kepenginin üzerinde Arapça, “Lübnan savaş istemiyor” yazısı dikkat çekerken, şehrin çeşitli noktalardaki reklam panolarında kadın ve çocuk görselleri eşliğinde “Yeter, yorulduk” ifadesi yer alıyor.
İç ve dış baskılar
2019’daki protestolar ve 2020’de Beyrut’taki liman patlamasıyla ağır darbe alan, 7 Ekim sonrası yaşananlarla daha da dibe vuran Lübnan ekonomisinin bir savaşı daha kaldıramayacağı aşikar. Nitekim Hizbullah’ın savaşı genişleterek ülke geneline yayma ihtimali, ödenecek bedelin yüksekliği nedeniyle düşük görülüyor. Hizbullah’tan yapılan açıklamalar da aslında başından beri topyekun bir savaşın istenmediği ancak ‘İsrail mecbur bırakırsa bundan kaçınılmayacağı’ yönünde.
Hizbullah’ın güneyi savunabileceği ancak Lübnan’ın tamamını savunacak kapasitede olmadığı da, savaş riskini göze alamamasının sebepleri arasında gösteriliyor.
İçeride belli kesimlerden Hizbullah’a halk desteği olsa da kimse savaş istemiyor. Bu durum ve ekonomi Hizbullah üzerinde iç baskı yaratırken, dışarıdan da Hizbullah’ı daha kapsamlı bir savaştan vazgeçirmeye yönelik baskılar sürüyor. Bu kapsamda son olarak geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Beyrut’taydı. ‘Lübnan halkının savaş değil barış ve istikrar istediğini’ söyleyen Borrell, Lübnan ve İsrail’e sağduyu çağrısı yaptı.
Beyrut Amerikan Üniversitesi tarih bölümü öğretim üyesi Dr. Makram Rabah Ekotürk’e yaptığı açıklamada, Hizbullah ile İsrail arasında kısa vadede daha kapsamlı bir savaş beklemediğini söyledi.
İlk olarak 17 Eylül günü meydana gelen telsiz patlamasını değerlendiren Rabah, İsrail’in söz konusu saldırıyı düzenlemesinde, ‘bir süredir sınır operasyonlarında sıkışmış olmasının’ etkili olduğunu söyledi.
Rabah, “Tam teşekküllü bir savaşa girmeden böylesi taktiksel bir operasyonu yapmak en azından İsrail ordusunun morali üzerinde olumlu etki yaratır.” yorumunu yaptı.
‘Ne olursa olsun, Hizbullah’ın benzer bir şekilde yanıt verme niyeti veya kabiliyeti olmadığını’ savunan Rabah, olay sonrası Hizbullah’ın ‘ideolojik söylemine geri döneceği ve bunu somut bir eyleme dönüştürmeyeceği’ öngörüsünü paylaştı.
Hizbullah’ın askeri kapasitesinin kimilerinin iddia ettiği kadar güçlü olmadığını savunan Rabah, “Savaş sadece askeri değil aynı zamanda ekonomik bir mesele. Şu anda Lübnan’da bir hükümet yok, ekonomi çökmüş durumda. Lübnanlılar savaş istemiyor, zaten bu savaşı da kendi savaşı olarak görmüyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Rabah, Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmaların zaman zaman yoğunluğu artarak ABD’deki seçimlere kadar devam etmesini bekliyor.
İki yıldır Cumhurbaşkanı seçilemiyor
Lübnan’ı İsrail’le kapsamlı bir savaşa çekmekten alıkoyan en önemli unsurlardan biri olarak da Hizbullah’ın sahip olduğu kamuoyu desteğini kaybetme endişesi gösteriliyor. Nitekim bunun dışında, Dr. Rabah’ın da işaret ettiği üzere, Lübnan’da Hizbullah’a baskı yapabilecek bir cumhurbaşkanı ve devlet otoritesi bulunmuyor.
İki yıldır bir cumhurbaşkanı seçemeyen Lübnan halen geçici hükümet tarafından yönetiliyor.
Lübnan’da bir cumhurbaşkanı seçmek hayli zor. Cumhurbaşkanının iç savaş sonrası oluşturulan mezhepçi anayasaya göre Hıristiyan Maruni olması gerekiyor.
“Lübnan’da Mezhepler” kitabının yazarlarından Dr. Tuba Yıldız’a göre aslında Lübnan anayasasında böyle bir yazılı kural yok; 1932’deki ilk ve son nüfus sayımı sonrası demografik olarak Maruni nüfus daha fazla çıktığı için bu uygulama sözlü bir teamül olarak kalmış.
Uzun zamandır hükümet kurulamadığına, kararların alınamadığına, bunun da sosyal ve ekonomik durumu da etkilediğine değinen İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yıldız, “herkes biliyor ki en kötü lider, lidersizlikten iyidir” ifadesini kullanıyor.
Hizbullah’ın Lübnan’da güçlü olmasına rağmen neden kendi adayını Cumhurbaşkanı olarak seçtiremediği sorusunu, örgütün şu an öncelikli gündeminin bu olmadığına dikkat çekerek yanıtlıyor.
Ülkede şu an herkes Cumhurbaşkanı seçilmesine odaklı, Hizbullah hariç.” diyen Lübnan uzmanı, ‘Hizbullah’ın 7 Ekim sonrası en önemli gündeminin İsrail üzerinden yeniden meşruiyetini güçlendirmek olduğunu’ ifade ediyor.
Yıldız, “15 Mayıs 2022 seçimlerinde yaygın kanaatin aksine, aslında Hizbullah koltuk kaybetmedi ama farklı fraksiyonlardan müttefiklerini kaybetti. Bu nedenle siyasi ağırlığını da yitirdi.” diyerek, Hizbullah’ın adayı Süleyman Franciye’nin uluslararası desteği olmadığının da altını çiziyor.
Eski MB başkanının tutuklanması ve ekonomik krizin faturası
Dünyanın en yolsuz ülkeleri listesinin ilk sıralarında yer alan Lübnan’da 1997’de 100 dolar, 150 bin Lübnan lirası olarak belirlenmişti. Ülkede protestoların başladığı 2019’dan itibaren çatırdamaya başlayan bu uygulama 2023’e gelindiğinde artık kontrol edilemez hale geldi.
Yalnızca birkaç ay içinde Lübnan lirasının dolar karşısındaki değer kaybı anormal boyutlara ulaştı.
Bugün, derin bir ekonomik kriz içinde olan Lübnan’da yerel paranın değeri adeta sıfırlanmış durumda. 1 dolar yaklaşık 90 bin liraya tekabül ediyor. Döviz bürosundan 100 dolar bozdurduğunuzda 10 milyon Lübnan lirası alıyorsunuz. Yerel paranın değeri o kadar yok ki, cebinde bir tomar lira taşımak yerine dolar kullanmak yalnızca yabancılar değil yerliler için bile daha cazip hale gelmiş durumda. Nitekim hemen her mekanda fiyatların dolar cinsinden karşılığı da yazıyor, hatta menüsünde sadece dolar fiyatı yazılı olan yerler var.
Elektrik kesintileri ise yakıt krizinden ötürü artık gündelik hayatın parçası haline gelmiş. Beyrut’ta bölgeden bölgeye değişmekle birlikte devlet halkına günde yalnızca 2 ila 4 saat arasında elektrik verebiliyor. Lübnanlıların evlerinde jeneratörler mevcut, geri kalan sürede elektrik bu jeneratörlerden temin ediliyor. Evine misafir olduğumuz bir Beyrut sakini söz konusu kesintilerin 2020’den beri yaşandığını ancak devletin temin ettiği elektrik süresinin son aylarda giderek kısaldığını anlatıyor.
Lübnan son aylarda daha ziyade Hizbullah-İsrail çatışmaları üzerinden gündemde olsa da, aslında ülkenin kendi iç gündemi de çalkantılı.
Derin bir ekonomik kriz içinde olan ülkede 30 yıl boyunca Merkez Bankası başkanlığı yapmış olan Riyad Salame, kısa bir süre önce zimmetine para geçirme başta olmak üzere çeşitli suçlardan tutuklandı.
Selame, Lübnan’daki ekonomik krizin ve paradaki değer kaybının başlıca sorumlularından biri olarak gösteriliyordu. Bu durum, Beyrut sokaklarındaki pek çok duvarda göze çarpan “Aranıyor” (Wanted) yazılı afişlerde de görülüyor. Söz konusu afişlerde Salame’nin, “Lübnan’da ekonomik çöküşü planlama suçu” ile arandığı ifadesi yer alıyor.
Dünyanın en uzun süre görev yapan merkez bankası başkanı ünvanını taşıyan Salame’nin tutuklanmasına Lübnanlıların bakışı ise değişkenlik göstermekte. Başkent Beyrut’ta konuştuğumuz insanlardan bazıları Selame’yi “hırsız” olarak tanımlayıp çöküşten sorumlu tuterken, kimileri ise sadece bir “kurban” olarak görüyor.
“İnsanların bankalardaki parasını çaldı” diyen Lübnanlı da var, “hırsız” suçlamasını abartılı bulup ülkede para olmadığı için Salame’nin insanların parasını “kullanmaya” mecbur kaldığını söyleyen de…
Hal böyle olunca Salame’nin tutuklanmasını “Lübnan kurumlarına olan güvenin yeniden tesis edilemesi için bir şans” olarak görenler ile bu tutuklamaya “tamamen sembolik, göstermelik bir karar” diye bakanları bir arada bulmak mümkün.
Salame’nin gerçekte hapiste olmadığına, ortalık yatışana kadar kendisin bir yerde “misafir edildiğine” dair kanı da halk arasında yaygın. Lübnan devletinin, Selame hakkında soruşturma açan ve arama kararı olan Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerine karşı bu adımı attığına, yani aslında Selame’yi koruduğuna inanılıyor.
Hizbullah ve İsrail arasında, geleneksel anlamda beklendiği gibi bir savaş çıkar mı bilinmez, ancak Lübnan’ın her halukarda belini doğrultmasının önünde daha uzun bir yol var gibi. Ülke ekonomik ve siyasi istikrardan henüz çok uzak görünüyor.