Fed’in finansal istikrar raporunun söyledikleri

FED’in Finansal İstikrar Raporu yayınlandı. Raporun içeriğinde doğal olarak fiyat istikrarı ve finansal istikrar adına olası riskler sıralanmış. Risk unsuru olarak betimlenen maddeler ise piyasaların üzerinde sıkça tartıştığı konular. Peki, hangi risk unsurları FED’in radarında bulunuyor? Maddeler halinde yorumlayalım.

  • En dikkat çekici cümle; riskli varlık sınıfında yer alan enstrümanların değerinin sürekli yükseldiği ve ekonomik toparlanmanın zayıflaması ya da durması durumunda bu varlıkların ciddi bir oynaklık ile karşılaşabileceği vurgusu… Bu cümle, finansal piyasalarda oluşan fiyatlamaların köpük ya da daha keskin bir ifade ile balon oluştuğuna yönelik yorumlara neden oldu. Mevcut durumda ABD’de hisse senedi endeksleri rekor kırmaya devam ediyor. Yılbaşından bu yanan MSCI Dünya endeksi %20 değer kazanmış durumda. ABD borsalarında ise; S&P500 endeksi %24.7, Dow Jones %18.6 ve Nasdaq ise %23.2 oranında değerlenme var. Dolayısı ile ekonomik toparlanmanın sekteye uğraması durumunda hisse senedi endekslerinde yüksek seviyelerden sert sayılabilecek düşüş riski olması oldukça doğal.

  • Korona virüsünün kontrol altına alınamama riski… Bu konuda merkez bankalarının yapacakları bir hamle yok. Fakat Delta varyantı, Mu varyantı gibi varyant türleri ile pandeminin etkisi devam ediyor. Piyasalarda beklenti şimdilik pandeminin ivme kazanarak ekonomilerin yeniden kapanması yönünde değil. Fakat bu konuda aşılama hızı oldukça önemli. ABD’de federal temyiz mahkemesi, Biden yönetiminin büyük şirketler için COVID-19’a karşı aşı ya da test zorunluluğu getiren kararını geçici olarak durdurmuştu. Bu karar ile aşılama kampanyasının hızının yavaşlama ihtimali var. Dolayısıyla ekonomik toparlanma ile aşılama hızının doğru orantıda olduğunu söylersek, aşı kampanyalarına yönelik seyri piyasalar yakından izlemeye devam edecek.

  • ABD – Çin arasındaki gerilimin sürmesi… Trump dönemi ile başlayan ABD-Çin arasında oluşan ticaret gerilimi henüz sonlanmış değil. Kısa sürede de sonlanacak gibi durmuyor. Sorunun temelinde teknoloji savaşı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle 5G teknolojisine yönelik iki ülke arasında ciddi bir çekişme var. ABD, Çin’i bölgesel konularda sıkıştırıp güç kaybetmesi noktasında uğraşlarına devam ediyor. Özellikle Tayvan özerk bölgesine yönelik çekişme iki ülke arasındaki en popüler konu.  ABD – Çin arasındaki tansiyon bir miktar düşse de tam olarak ortadan kalkmaktan ziyade tansiyonun artarak sürme olasılığı daha kuvvetli bir olasılık.

  • Çin emlak sektöründeki yaşanan gelişmeler… Bu noktada akıllara doğal olarak Evergrande geliyor. 19 milyar doları uluslararası piyasaya olmak üzere 300 milyar dolarlık borç ile boğuşan şirketin yanına Fantasia Holdings Group da eklendi. Çin hükümeti ise şirketlere yönelik kurtarma programına yönelik şimdilik sessiz. Dolayısıyla küresel ölçekte gayrimenkul sektörü temelinde yeni bir kriz yorumları da dinmiş değil. ABD’den konu hakkında Çin hükümetine yönelik eleştiriler gelmeye devam ediyor.

  • Hükümet destek programlarının sona ermesi ve ekonomik toparlanmayı tehdit edecek faiz artışları… En önemli endişe kaynağı olarak bu cümleyi göstermek yanlış olmayacaktır. FED’in net olarak ekonomik toparlanmaya yönelik endişeleri olduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği üzere banka, enflasyondaki yükseliş nedeni ile Kasım ayı toplantısında varlık alım miktarını 15 milyar dolar azaltmıştı. Yalnız faiz artırımına yönelik olarak istihdam piyasasında alınması gereken daha yolun olduğunu belirterek sabırlı olacaklarını dile getirmişti. Özellikle firma ve hanehalkı borçluluk düzeyini düşündüğümüzde faiz artırımları ile maliyetlerin artması, talep ve yatırımların önünde önemli bir engel olabilir. Konut sektöründe oluşan toparlanmayı da düşündüğümüzde faiz artırımının sektöre olan negatif etkisini de denkleme eklemek gerekiyor. Faiz artırımı ile ekonomik toparlanmanın zayıflaması durumunda finansal varlıklarda da dalga boyunun arttığı bir fiyatlama görülmesi de olası.

Tüm bu riskler iç dinamikler özelinde FED’in faiz artırımına hızlıca gitme isteğinin neden düşük olduğunu açıklıyor. Bir tarafta yükselen enflasyon, diğer tarafta ise ekonomik toparlanma endişeleri… Bu ikilemde sıkışan FED’in faiz artırımında aceleci davranmayacağı düşüncesi daha ağır basabilir. Son dönemde ABD getiri eğrisinde oluşan yataylaşmayı bu şekilde okuyabiliriz.