Avrupa’nın soğuk gerçeği: 47 milyon kişi enerji yoksulluğunda

Avrupa Birliği sınırlarında tam 47 milyon kişi hâlâ evini ihtiyaç duyduğu düzeyde ısıtamıyor. Enerji maliyetlerindeki rekor artış ve iklim politikalarının yol açtığı adaletsizlikler, sosyal kırılganlığı derinleştirerek Avrupa şehirlerinde yeni bir krizin tohumlarını ekiyor.

Brüksel’de düzenlenen “Avrupa Bölgeler ve Şehirler Haftası” bünyesindeki “Avrupa Bölgeleri ve Şehirlerinin Durumu 2025” adlı rapor, enerji dönüşümünün yerel düzeydeki toplumsal yankılarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. AB genelinde enerji dönüşüm stratejilerinin sahadaki karşılığı, özellikle yerel yönetimlerin kapasitesiyle doğrudan bağlantılı.

BÖLGESEL SAVUNMA GÜCÜ ERİYOR

Rapora göre, son beş yılda Avrupa’da enerji yoksulluğu çarpıcı biçimde tırmandı. Özellikle düşük gelirli haneler ve kırsal alanlardaki yurttaşlar, yükselen ısınma faturalarını karşılamakta zorlanıyor. Kimi evsiz bireyler için “temel ısınma hakkı” artık bir lüks hâline geldi.

Rakamlarla açarsak: AB’de hanelerin yüzde onundan fazlası, gelirlerinin yüzde 40’ını yalnızca konut giderlerine ayırmak zorunda kalıyor. Bu durum, sosyal dengenin felç olma riskini beraberinde getiriyor.

ADİL GEÇİŞİN SAHNEDEKİ ZORUNLUĞU

Raporun altını çizdiği bir başka gerçek: enerji dönüşümü yalnızca teknolojik bir proje değil, kapsamlı bir toplumsal dönüşüm sürecidir. Yerel düzeydeki kurumların önemi burada öne çıkıyor. AB’nin iklim hedeflerinin üçte ikisi, adaptasyon politikalarının ise yüzde 90’ı bölgeler ve belediyeler eliyle uygulanıyor.

Ne var ki 2028–2034 dönemi için planlanan AB fonlarının ulusal düzeyde merkezileştirilmesi, yerel aktörleri pasifleştirme riski taşıyor. Bu da “enerji ve iklim politikalarının sahada ölü haritalar olarak kalması” tehlikesini doğuruyor.

Raporda talepler net: yenilenebilir enerji projelerinde izin süreçleri dijital ortamda basitleştirilmeli, kırsal bölgelerde enerji ajansları kurulmalı, teknik personel desteği yaygınlaştırılmalı; “temiz geçiş” kavramı tekrar “adil geçiş” vurgusuyla ele alınmalı.

ÖRNEKLERDEN UMUT DOĞUYOR

Yerel düzeyde umut veren projeler de raporda geniş yer buluyor. Mesela Fransa’nın Occitania bölgesinde planlanan 1 milyar avroluk hidrojen koridoru, bölgesel enerji tedarikinde oyun değiştirici olabilir. Öte yandan İspanya’nın Andalucia bölgesinde, geri dönüştürülmüş atık sularla tarımsal sulama ihtiyacının büyük kısmı karşılanıyor — bu projeyle doğrudan su-politikaları ile enerji-kuraklık boyutları birleştiriliyor.

Ancak bu umut projeleri bile, mevcut finansal kaynakların yetersizliğiyle sınanıyor. Bölgesel kapasitenin güçlendirilmesi, sadece fon dağılımı değil; koordinasyon, uzmanlık ve sürdürülebilir planlama gerektiriyor.

Raporun çizdiği tablo net: Avrupa’nın enerji dönüşümü zincirinin en kırılgan halkası yerel kapasite. İklim nötr hedeflere, merkezi kurumlarla değil; belediyelerin, bölgesel ajansların karar alma süreçlerinde güçlü olduğu bir temelde ulaşılabilir.

Şimdi önümüzde kritik bir eşiğe gelinmiş durumda: enerji ve sosyal politikaların sahada anlam kazanması için gerçekten “tabana yayılmış” bir stratejiye ihtiyaç var. Merkezi merkezlerden değil; sokaklardan, köylerden, bölge meclislerinden gelen seslerle şekillenecek geçiş süreci, Avrupa’yı adalet eksenli bir enerji çağına taşıyabilir.