Krizden ve depremden kaçanın bozkırdaki limanı: Ankara’nın en güzel yanı hâlâ İstanbul’a dönüşü mü yoksa İstanbul’dan kaçışı mı?
Orta halli ve düzenli kent Ankara’ya olan talebin artması, Türkiye’de ekonomik krizin kök salmaya başlaması ile aynı zamana denk geliyor. Ancak büyüyen krize deprem korkusu da eklenince Ankara’nın “ucuz öğrenci başkenti” tahtı da ciddi anlamda sallandı
“Erken çık trafik olur” cümlesine İstanbullu ezelden beri alışıktır ama Ankaralının hayatına daha çok son 6-7 yılda giren bir kavram.
Başkent hâlâ İstanbul kadar her saat trafiğin olduğu bir şehir değil. Ancak bilhassa mesai başlangıçları ve mesai sonraları, her yere gitmek için 20 dakika önceden çıkmaya alışkın Ankaralıyı çok zorluyor.
Hatta Ankaralıların çok övündüğü “Pijamalarımla oturuyorum. Hazırlanmam, yanına gelmem taş çatlasın yarım saat sürer” konforu giderek mazide kalıyor desek yanlış olmaz.
Bunun en önemli gerekçesi ise denizli memleketlerin bir dönem “burun kıvırdığı” bozkır başkentinin artık güvenli alan olması.
Ankara dördüncü derece deprem bölgesi
“Güvenli” denilince özellikle son bir senedir akla gelen konu, elbette ki deprem korkusu.
6 Şubat 2023 depremlerinin hemen ardından Ankara Mimarlar Odası, bölgeye gitmiş, incelemeleri sonundaki ilk bulguları ise 17 Şubat 2023’te basın ile paylaşmıştı.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Eski Başkanı Tezcan Karakuş Candan, o dönem yaptığı açıklamada Ankara’nın dördüncü derece deprem bölgesi olduğunu hatırlatmış, “Burası depremin en son olacağı yer. Herkes evim depreme dayanıklı mı diye bize soruyor. Telefonlarımız susmuyor” ifadelerini kullanmıştı.
Ankara’nın “depremin en son olacağı yer” olduğu algısı, hemen tüm ülkede yaygın. Ancak Mimarlar Odası dahil tüm uzmanların dikkat çektiği bir konu var: Şehrin altından bir fay hattı geçmiyor olabilir ancak bu, çevredeki depremlerden etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Ki 1999 Marmara depremlerinin, Ankara’dan çok kuvvetli hissedilmesi bunun bir kanıtıydı.
Zannedilenin tersi: Ankara’da deprem tehlikesi az deprem riski çok
Hacettepe Üniversitesi emekli öğretim üyesi ve yüksek jeoloji mühendisi Prof. Dr. Erçin Kasapoğlu’na göre, “tehlike” ve “risk” halk arasında çok fazla karıştırılan kavramlar.
2020’deki Elazığ depremi sonrası Cumhuriyet’e konuşan Kasapoğlu, tehlikeyi, “herhangi bir bölgede bir depremin olma olasılığı” olarak açıklıyor. Risk ise söz konusu depremin olması durumunda meydana gelebilecek can ve mal kayıplarının ölçüsü.
Erçin Kasapoğlu’na göre bir bölgede deprem tehlikesi yüksek olsa da iyi zemin koşulları ve sağlam binalar sayesinde risk düşebilir, deprem afete dönüşmez. Ancak Ankara’daki denetimsiz çarpık yapılaşma nedeniyle deprem riski de giderek artıyor.
Ankara’nın altından değil, dört bir yanından fay hattı geçiyor
Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2008 yılında “Ankara’nın Deprem Tehlikesi ve Riski Çalıştayı” başlıklı bir bildiri kitabı yayınlamıştı.
Bu yayın için bir makale kaleme alan akademisyenler Prof. Dr. Süleyman Pampal, Doç. Dr. Bülent Özmen ve Doç. Dr. Mustafa Koçkar, Ankara çevresinden geçen tüm fay hatlarını detaylı şekilde açıklıyordu:
Buna göre Ankara, kuzeyde Kuzey Anadolu fay hattı, güneyde Tuz Gölü Fay Zonu, doğuda Kırıkkale Erbaa fayı, güneydoğuda Akpınar fayı, güneybatıda Eskişehir Fay zonu tarafından çevrelenmiş durumda. Ankara kent merkezi ise bu faylara 60 ila 80 kilometre uzaklıkta.
İlçeler bazında konuşursak; Çamlıdere ve Kızılcahamam gibi ilçeler, Kuzey Anadolu fayına, doğudaki Elmadağ ve Kalecik ilçeleri, Kırıkkale-Erbaa fayına, Evren, Bâlâ ve Haymana gibi ilçeler de Tuz Gölü fay zonuna çok yakın.
Bu fayların 7’den büyük deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu belirten akademisyenler, “Ankara’nın deprem açısından sorunsuz bir bölgede olduğu yanlış inanışı genel kabul görmüş ve binalarımız deprem gerçeği göz ardı edilerek yapılmıştır. Ayrıca Ankara kent merkezinin zemin yapısı incelendiğinde yüzde 50’sinden fazlasının zayıf zeminler ile kaplı olduğu görülmektedir” diyor.
Bu tip zeminlerin depremin ivmesini artırdığını vurgulayan Pampal, Özmen ve Koçkar’a göre zemin özellikleri ve inşaat teknikleri dikkate alınmadan yapılmış yapılar, büyük bir risk altında ve olası bir depremde ciddi bir şekilde etkilenecekler.
Akademisyenlere göre Ankara’nın yaklaşık yüzde 70’i üçüncü ve dördüncü derece, yüzde 30’u ise birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yer alıyor.
“Marmara boşaltılmalı, Orta Anadolu hilaline yerleştirilmeli”
Ankara Kulübü Derneği Genel Başkanı ve sosyolog Dr. Metin Özaslan, Ekotürk’e yaptığı açıklamada Anadolu’da pek çok büyükşehrin birinci derece deprem bölgesi üzerinde olduğunu hatırlatarak “Ankara bunun bir istinası. Dolayısıyla bizim ülkede radikal bir yerleşim planı hazırlamamız lazım” değerlendirmesini yapıyor.
Özaslan’ın önerisi ise Bilecik’ten Kahramanmaraş’a uzanan, fay hatlarına nispeten daha uzak olan, hilal şeklindeki hat üzerinde yeni şehirler kurulması.
Metin Özaslan’a göre Marmara Bölgesi’nin nüfus yoğunluğu, göçe ikna edici politikalarla çözülmeli ve bu hilale yerleştirilmeli, sanayi buraya taşınmalı, ulaşım hatlarının geliştirilmesiyle bu hilal, kıyı bölgeleri ve limanlara bağlanmalı.
Eğitim seviyesi yüksek, yeşil alanı fazla kent
Gelelim “güvenli alan” kabul edilen ikinci konuya: Daha iyi yaşam koşulları.
“Yaşam koşulları” denildiğinde baskın olan çağrışım, cüzdanın ne kadar nefes aldığı olsa da bu kavramın sözlükteki tam karşılığı: Yaşam boyunca kişinin karşılaşabileceği her türlü toplumsal ve ekonomik durum.
Önce toplumsal dinamiklerle başlayalım…
Ankara Kalkınma Ajansı’nın 2018’de hazırladığı “İstatistiklerle Ankara” raporuna göre. Ankara, Türkiye’nin eğitim açısından en iyi göstergelere sahip illerinden biri. Lise ve üzeri eğitim almış olan kişilerin oranı yüzde 53’e kadar çıkıyor. Ülkenin en köklü beş büyük devlet üniversitesinin bu şehirde olması da önemli bir etken.
Türkiye’de kişi başına düşen yeşil alan miktarı ortalama 12,63 metrekare. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin verilerine göre bu miktar 2021’de 21 metrekareydi. 2022’de ise 23,04 metrekareye yükseldi.
Ankara, Türkiye’nin en güvenli beşinci şehri
Dünyanın en güvenli şehirlerinin belirleyen Numbeo Güvenlik Endeksi’ne göre ise Türkiye’de yaşamak için en güvenli şehirler Eskişehir ve Antalya. Bu şehirleri, Bursa, İzmir ve Ankara takip ediyor.
Yoksulluk sınırı İstanbul’a yakın; yoksul sayısı daha az
Yaşam koşullarını, ekonomik koşullar açısından değerlendirirsek, Ankara’nın da yıllardır devam eden ekonomik krizden payını aldığını, “orta halli memur kenti” imajının dramatik şekilde değiştiğini söylemek yanlış olmaz.
Türkiye İstatistik Kurumu, 10 Ocak 2024’te 2023 yılına ait “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri”ni açıkladı. TÜİK’e göre Türkiye’de yoksulluk sınırı 29 bin 187 lira. Bu değer, İstanbul’da 38 bin 754 lira, Ankara’da ise 34 bin 800 lira.
Tüm Türkiye’de 11 milyon 651 bin yoksulun yaşadığını söyleyen TÜİK, İstanbul’daki yoksul sayısını 2 milyon 81 bin, Ankara’dakini ise 605 bin olarak açıkladı.
Yoksul sayısının toplam nüfusa oranına baktığımızda Türkiye’de her 100 kişiden 14’ünün yoksul olduğunu görüyoruz. Bu oran İstanbul’da yüzde 12,6, Ankara’da ise yüzde 10 seviyesinde.
Ev fiyatlarının en çok arttığı şehir Ankara
2018’den bu yana devam eden ekonomik kriz, bir dönem çok fazla şişen kredi bolluğu, insanların paralarını Türk Lirası’nda değil gayrimenkulde tutma isteği ve deprem sonrası daha da artan konut talebiyle ev fiyatları ve kira miktarlarındaki yükseliş, elbette Ankara’yı da pas geçmedi.
Eskiden 3 bin lira kirayı duyduğunda “Bu paraya Ankara’da saray tutarsın?” tepkisini veren Ankaralı, kira ortalamaları 15 bin liraya kadar çıkmış durumda.
“15 bin lira” dediğimiz gibi ortalama fiyat, yoksa Çankaya gibi çok talep gören ilçelerde 20 bin liranın üzerine de çıkıyor.
Memurun maaşının yarısı kiraya
Dilerseniz memur kenti Ankara’da bu paraları ödemek zorunda olan memurların, sene başında belirlenen en düşük ücretinden bahsedelim.
Memur ve memur emeklilerinin 2024 yılının ilk 6 ayında alacağı zamlı maaşların artış oranı ocak ayında açıklanmıştı. Buna göre mevcut durumda en düşük memur maaşı 32 bin 861 lira, en düşük memur emekli aylığı da 14 bin 741 lira oldu.
Bu tabloya baktığımızda emekli kirasını ödeyemezken, en düşük memur maaşına sahip kişiler maaşının yarısını kiraya vermek zorunda. Gıda harcamalarına da baktığımızda ise Türkiye genelinde her 100 liralık kazancının yaklaşık yüzde 23’ünün gıdaya gittiğini görüyoruz.
Aynı büyüklükte ev, Çankaya’da 4, Kadıköy’de 10 milyon lira
Satılık ev fiyatlarının durumu da kiralık evlerden çok farklı değil.
Emlak ve gayrimenkul değerleme platformu Endeksa’nın verilerine göre Ankara’da Ocak 2019’da 1900 lira olan metrekare fiyatı, Ocak 2024 itibarıyla 19 bin 300 lirayı geçmiş durumda.
Bu, beş yılda yüzde 900’ü aşan bir artış anlamına geliyor. Çankaya gibi bölgelerde metrekare fiyatının 40 bin lirayı aştığı örneklere de rastlıyoruz.
Endeksa’ya göre Ankara’da 130 metrekare bir evin ortalama fiyatı, 2,5 milyon liranın üzerinde. İstanbul’da ise 120 metrekare bir evin fiyatı bile ortalama 4,2 milyon lirayı aşmış durumda.
Her iki şehrin de en çok tercih edilen ilçelerine bakarsak, aynı büyüklükteki evlerin Çankaya’daki ortalama fiyatı 3,7 milyon lira. Kadıköy’de ise 9,6 milyon liranın üzerinde.
Fiyat artışlarının kontrol ve denetimden uzak olduğu bu ortamda Kadıköy’de kibrit kutusu kadar bir eve vereceğini fiyata ya da ödeyeceğiniz kiraya, Ankara’da 2+1, bazen 3+1 bir ev sahibi olmak ya da kiralamak gayet mümkün.
Tüm bu anlatılanlar ışığında Ankara’nın bir döngü içerisinde olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacak: Hayat pahalılığı, yaşamanın daha kolay olduğu yerlere göç arayışı, trafik başta olmak üzere nüfus artışının kendini her yerde hissettirmesi ve göçün artmasıyla fiyatların yine yükselmesi.
Elbette ki Ankara, eski “ucuz kent” olma halinden yavaş yavaş çıktıkça bu kent de başka illere göç veriyor. Ancak nüfus verileri, İstanbul’un son üç senedir net göç verdiğini, Ankara’nın ise her şeye rağmen kalabalıklaştığını gösteriyor.
Nüfus artışı yavaşlıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023’e ait son nüfus verilerini 6 Şubat’ta açıkladı.
Buna göre bu ülkede yaşayan 85 milyon 372 bin 377 kişiyiz. Buraya kadar alışılmışın dışında bir durum yok. Ancak alt başlıkları irdelediğimizde bazı sürprizler de bizi bekliyor.
Örneğin, 2007-2019 arası her yıl nüfus yaklaşık 1 milyon kişi artarken bu sayı 2019’dan itibaren gerileme gösteriyor.
Yaklaşık sayılarla konuşursak; 2019-2020 arası 400 bin, 2020-2021 arası yine 1 milyon, 2021-2022 arası 600 bin, 2022-2023 arası ise 100 binlik bir nüfus artışı var.
Toplam nüfusun yüzde 20’ye yakını İstanbul’da (15 milyon 655 bin 924 kişi) yaşıyor. İstanbul’u diğer büyük şehirler Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya takip ediyor.
İstanbul’un nüfusu Cumhuriyet tarihinde ikinci kez geriledi
1927’de 700 bin olan İstanbullular, 1950’de 1 milyonu aştı. Bugün 15,5 milyonu geçse de İstanbul özelinde de alışılmadık bir durum var: Nüfusun 2023’te, Cumhuriyet tarihinde ikinci kez gerilemiş olması.
TÜİK verilerine göre İstanbul’un nüfusu, bir yılda 252 bin 27 kişi azaldı.
İstanbul’dan bir göçün olduğu aşikâr. Hatta TÜİK’in İller Arası Göç İstatistiklerine göre İstanbullular en çok Ankara’ya göç ediyor.
Ankara, Antalya’dan da göç alıyor
Son açıklanan 2022 verileri, Ankara’nın en fazla göç aldığı illeri şöyle sıralıyor: İstanbul, Konya, İzmir, Antalya, Kırıkkale.
2008’den bu yana İstanbul ve İzmir, Ankara’ya göç veren iller sıralamasında üst sıralarda. Ancak bu iki şehir dışında Ankara, hep komşu illerden göç alıyordu. Kırıkkale, Çankırı, Çorum, Yozgat bu illerin başında geliyordu.
Örneğin, 2019 yılında yaklaşık 15 bin Çankırılı, Ankara’ya göç ederken, bu sayı 2022’de 5 bin seviyelerine kadar düştü.
Antalya ise Ankara’ya göç anlamında ilk beşe ilk kez 2021’de girdi. Bunda elbette ki önce Rusya’ya yaptırım geriliminin 2021 sonuna doğru artması, 2022 başında ise Rusya-Ukrayna savaşının çıkması önemli bir etken. Rusya ve Ukrayna vatandaşlarının Antalya’ya göç etmesi, buradaki ev fiyatlarını da 2022-2024 arasında yüzde 200’ün üzerinde artırdı. Dolayısıyla vatandaş da daha ucuz alternatiflerin peşine düştü.
İki büyükşehirde 5 bin 500 liralık benzin boşa gidiyor
Ankara nüfusu şu anda 5 milyon 782 bin 285 kişi. Geçen seneden bugüne 20 bin kişi artmış durumda. Nüfus artış hızı 2019’a kadar sürekli yükselişteydi. Sadece 2018-2019 aralığında başkentin nüfusu 135 bin civarında arttı. Ancak daha sonra ekonomik krizin derinleşmesi ve bunun başkenti de etkilemesiyle nüfus artışı hız kesti.
İlk kez 2013 yılında 5 milyonu aşan Ankara nüfusu bugün 6 milyona dayamış durumda.
En başta da dediğimiz gibi bu durum kendini trafikte de gösteriyor.
Hâlen İstanbul kadar gelişmiş bir raylı sistem hattına sahip olmayan Ankara’da otomobil, pek çok aile için oldukça elzem.
Raylı sistemin zayıflığı nedeniyle kara yoluna yüklenen nüfus nedeniyle bilhassa işe gidiş ve işten çıkış saatleri trafiğin en yoğun olduğu zaman dilimi oluyor.
TomTom Trafik Sıkışıklığı Endeksi’nin verilerine göre İstanbul trafiğin en sıkışık olduğu dokuzuncu şehir, Ankara ise 24’üncü sırada yer alıyor.
İstanbul’da en yoğun saatlerde 104, Ankara’da ise 96 saat kaybediyorsunuz.
Trafik sıkışıklığı nedeniyle yılda İstanbul’da 3 bin 252 liralık, Ankara’da ise 2 bin 371 liralık benzin boşa gidiyor.
“Ankara’ya gelen çok ama Ankara esas beşeri sermayesini kaybediyor”
Halk bilimi ve kent planlaması konusunda uzmanlığı olan Dr. Metin Özaslan’a göre Ankara’da iki yönlü göç var.
Bunlardan ilki başka şehre ya da ülkeye giden, eğitim seviyesi yüksek, kalifiye işgücünün göçü. Diğeri ise kırsaldan Ankara’ya gelen eğitim seviyesi düşük, gelir seviyesi düşük kesim.
Tarımın artık eski önemine sahip olmadığını belirten Özaslan, Anadolu’da çiftçilikle uğraşanların, tarım karın doyurmadığı için şehirlere göç ettiğini söylüyor. Bu kapsamda Orta Anadolu ve doğu illerinden Ankara’ya çok fazla göç olduğunun altını çiziyor.
Kendisi de bir sosyolog olan Özaslan, Ekotürk’e yaptığı açıklamada “Ankara nitelikli beşeri sermayesini kaybediyor” uyarısını yaparak şöyle devam ediyor:
“Ankara, Türkiye’nin nitelikli insan sermayesinde açık ara birinci şehri. Ancak yöneticiler bunun farkında değil. Nitelikli sermayeyi kalkınmaya katabilecek kapasitede bir yönetim süreçleri olmadığı için bu sermayeyi ihraç ediyoruz.
Özellikle yurt dışına gidenler ülkemiz açısından büyük risk. Genç ve yaratıcı nüfusu kaybediyoruz. Bunun yerine gelir seviyesi düşük illerden göç alıyoruz.”
Ankara’ya göç nasıl yönetilebilir?
Başkentin bir çanak şeklinde olduğunu hatırlatan Ankara Kulübü Derneği Başkanı, nüfusun bu çanakta toplandığını, çanağın çok sıkıştığını, trafik ve hava kirliliğinin de arttığını söylüyor.
Metin Özaslan’a göre Ankara’ya olan yoğun göç avantaja çevrilebilir, Ankara bir cazibe merkezi haline gelebilir. Peki bunun için ne yapılmalı?
Öncelikle Ankara’ya ciddi alt yapı yatırımları yapılmalı. Özaslan’a göre mevcut haliyle bu kalabalığı kaldırması zor.
İkincisi bilhassa deprem tehlikesi olan şehirlerden Ankara ve çevresine yerleştirilecek kişiler için kapsamlı bir politika hazırlanması gerekli. Özaslan, Türkiye nüfusunun yüzde 25’ini barındıran Marmara Bölgesi’nin boşaltılmasının, Türkiye’yi de rahatlatacak bir çözüm olduğunu düşünüyor.
“Hem merkezin yükünü azaltmak hem de deprem bölgelerinden nüfus çekecek çevre şehirler kurulması gerekli” diyen Özaslan, “Ankara’ya neden bir kuzey kent veya doğu kent kurulmuyor? Çanağın içerisinde Ankara boğuldu, artık iflas noktasında” değerlendirmesini yaptı.
Özaslan’a göre Ankara bu çanak dışına doğru planlı şekilde büyümeli, uydu kentler kurulmalı ve bu kentlerin nüfusu 1-2 milyonda tutulmalı.
Özaslan’ın sunduğu üçüncü çözüm bugün dünyanın en kıymetli sermayesi konumunda yer alan insan sermayesinin değerlendirilmesi. Bu anlamda, Ankara’nın hâlâ beşeri sermaye anlamında birinci il konumunda olduğunu hatırlatıyor.
Uzun yıllar Devlet Planlama Teşkilatı ve Kalkınma Bakanlığı bünyesinde uzman olarak görev yapan Özaslan, “Ankara’nın bu kapasitesini yönetecek bir yönetim, bir vizyon yok” diyor ve şöyle devam ediyor:
Ankara bir metropol olarak hak etmediği ölçüde yoksul ve işsiz oranına sahip. Ankara, halen Türkiye’nin en iyi üniversitelerine sahiptir. Üniversite öğrencileri, Ankara’ya gelirler. Önce Ankara’yı yadırgarlar ama yaşayınca çok severler. Mezun olunca kalmak isterler. İş bulamadıkları için arkalarına baka baka giderler. Bu mezunları Ankara’da tutamamak yönetimin acizliğidir ve bu, Ankara’ya ihanettir.
Beşeri sermayenin ekonomik süreçlere katılımını sağlayacak politikalar izlemek gerekli. Ankara, gerileyen bir şehir bu anlamda. Beşeri sermayesi çok zengin olup da ekonomik kalkınması olmayan bir şehir daha yok dünyada. Bu da vizyonsuzluktan kaynaklanıyor. Ankara nüfusunun kıymetini bilememekten kaynaklanıyor. Burası doktoralı sayısının yüksek olduğu, yüksek teknoloji üreten mühendislerin yaşadığı, köklü üniversitelerinin yer aldığı bir şehir.
( Haber: Gökçen Tuncer)