KÖRFEZ’DE KORONA VE PETROL SONRASI: BİR DEVRİN SONU MU?
“Büyükbabam deveye binerdi. Babam deveye binerdi. Ben Mercedes kullanıyorum. Oğlum Land Rover kullanıyor. Oğlu bir Land Rover’a binecek, ama onun da oğlu deveye binecek.”
Körfez’de petrol sonrası dönemi belki de en iyi öngören bu sözler, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) kilit liderlerinden, eski Dubai Emiri (1958-1990) Şeyh Raşid bin Said el Maktum’a aitti.
Şeyh Raşid’in öngörüsü, yarım yüzyıldan fazla bir zaman sonra bugün dünya genelinde tarihi seviyelere düşen petrol fiyatları ve 2020’ye damgasını vuran koronavirüs salgını sonucunda, planlanandan çok daha erken bir vakitte gerçekleşmeye başlayacak gibi.
Petrol zengini Körfez ülkeleri, petrol piyasasında son dönemde yaşanan şoklar ve koronavirüs krizinin çifte etkisiyle adeta bir varoluş krizi ile karşı karşıya kaldı. Söz konusu ülkeler her ne kadar ‘petrol sonrası dönem’ için birtakım hazırlıklar yapmaya başlamış olsalar da yer altından gelen bu doğal ve zahmetsiz zenginliğin daha uzunca bir dönem sürmesini bekliyor ve harcamalarını büyük oranda bu beklentiye göre yapıyorlardı.
Çok değil, koronavirüs salgınının tüm dünyayı etkisi altına almasından kısa bir süre önce Şubat ayında IMF tarafından yayınlanan ‘Körfez’de petrolün geleceği’ başlıklı bir rapor, aslında herkes tarafından bilinen ama gerçekleşmesi ‘halen uzak bir hayal’ olan bir durumu belki de en çarpıcı biçimde ortaya koymuştu. Raporda, “Körfez’deki refah önümüzdeki 15 yıl içinde bitebilir” deniyor ve petrol sonrası geleceğin aslında o kadar da uzak bir gelecek olmadığı açıkça ortaya konuyordu.
Salgının dünya ekonomilerini durma noktasına getirmesi ve petrol talebini de azaltması, Körfez için ‘sonun başlangıcı’nı biraz daha hızlandırmış oldu. Er geç yapılması gereken ama uzunca bir süredir ertelenen bazı radikal reformlar, bu dönemde birbiri ardına mecburen yapılmaya başlandı. Suudi Arabistan ciddi bir kemer sıkma dönemine girerken, Maliye Bakanı bu dönemde alınacak tedbirlerin ‘acı olacağını ancak başka çare olmadığını’ açıkça itiraf etti. 11 Mayıs tarihinde katma değer vergisini üç katına çıkararak yüzde 5’ten yüzde 15’e yükseltti. Bunun yanı sıra Körfez’de oldukça avantajlı bir kesim olan ‘kamu çalışanları’ için devlet tarafından verilen yaşam maliyeti ödeneklerinin de kesileceği açıklandı. Bahreyn de kamu harcamalarında yüzde 30’luk kesintiye gideceğini duyurdu. BAE, Katar ve Kuveyt’te de şimdilik bu kadar sert olmasa da bazı tedbirler yavaş yavaş alınmaya başlamış durumda ve şüphesiz bunlar yalnızca birer başlangıç.
Öte yandan şu anda yaşanan ve tarihte eşi benzeri az görülmüş bu kriz, Körfez ülkelerini vergi artırmaktan veya hükümet harcamalarını kısmaktan çok daha radikal adımlar atmaya itebilir. Ancak bunlar, Körfez ülkelerinin yapısı gereği yalnızca ekonomik değil aynı zamanda siyasi ve toplumsal sonuçlar doğuracak adımlar olacak.
Son yıllarda ekonomiyi çeşitlendirme çabalarına rağmen devam eden petrole bağımlılığın yanı sıra yabancı işgücüne bağımlılık, yerel halk ve yabancılar arasında ortaya çıkan dengesizlik ve yerleşmiş tüketim alışkanlıkları yeni dönemde Körfez ülkelerinin ele alması gereken en önemli konuların başında gelecek.
Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu başta olmak üzere, Körfez ülkelerinin ekonomiyi petrole bağımlılıktan kurtarmak ve gelir kaynaklarını çeşitlendirerek katma değerli üretim modeline geçmek için attığı adımlar da büyük ölçüde devasa kamu harcamalarına dayanıyor. Bu durum, özel sektör ve girişimcilerin devletten siyasi ve ekonomik anlamda bağımsız olarak büyüme ve genişleme kapasitesinin sınırlı olmasından kaynaklandı. Hal böyle olunca petrol gelirine dayalı devasa devlet harcamaları, bunların kesilmesini gerektiren kriz zamanında petrol dışı gelir kanalları yaratma konusunda yetersiz kaldı.
Sosyal ve toplumsal riskler
Petrolden elde edilen gelirler azalmasına rağmen yıllık kamu harcamaları sabit kalırken, devletin gelir modeli ve harcama alışkanlıkları radikal bir değişiklik göstermedi. Nitekim bu değişiklik kararı ekonomik bir karar gibi görünse de bu ülkeler için aslında daha ziyade önemli riskleri olan siyasi kararlar.
Bu sebeple yakın geçmişte de sarsıcı birtakım krizler yaşanmış olmasına rağmen Körfez ülkeleri rantçı devlet (rentier state) modelinden üretime dayalı bir modele geçme noktasında çok da istekli ve aceleci değil.
Körfez ülkelerinin, özellikle Arap baharı ile birlikte son 10 yıldır Ortadoğu’yu kasıp kavuran değişim rüzgarlarından büyük bir hasar almadan kalabilmesi, büyük ölçüde sahip olunan zenginliğin iyi ve etkin bir mekanizma ile dağıtılagelmiş olması sayesindeydi. Ekonomik istikrar ve refah, siyasi ve toplumsal istikrarı da mümkün kılabildi. Tıpkı bir evlilikte maddi rahatlık varken göz ardı edilen bazı sorunların, parasal sorunlar baş gösterdiğinde su yüzüne çıkması gibi, Körfez de korona ve petrol sonrası başlayacak yeni dönemde bugüne kadar hasır altı edilebilen birçok sorunla yüzleşmek zorunda kalabilir.
Ayrıcalığı azalan yerliler, motivasyonu azalan yabancılar
Nüfusun büyük çoğunluğunun yabancı çalışanlardan oluştuğu, yerlilerin azınlıkta olduğu Körfez ülkelerinde işgücü piyasasının demografik yapısı da yeni dönemde değişmeye başlayabilir.
Kamuda çalışan yerliler aldıkları yüksek maaşlar ve ek ödemeler ile bugüne kadar ayrıcalıklı bir yaşam sürerken, yeni dönemde bunları kaybedebilir. Öte yandan yerlilerin yapmaya tenezzül etmeyeceği vasıfsız işleri veya donanım açısından yetersiz oldukları için yapamayacağı üstün vasıflı işleri yabancılar yaparken, yeni dönemde yabancı çalışanları bölgeye çekmek de giderek zorlaşabilir. Azalan refah nedeniyle Körfezliler ayrıcalıklarını kaybederek daha önce çalışmadıkları işlerde çalışabilir, yabancılarsa çalışmak için bu ülkelere gitmede ‘iyi para kazanma ve biriktirme’ şeklinde özetlenebilecek ana motivasyonlarını kaybedebilir.
Bu durum, bu zamana kadar kendileri üretmek yerine büyük ölçüde ‘parasını verelim, en iyisini buraya getirelim’ anlayışı ile sağlıktan akademiye, tarımdan enerjiye hemen her alanda prestijli Batı kurumlarını çekmeye alışmış Körfez ülkeleri için ciddi bir zihniyet dönüşümünü de gerekli kılabilir.
Korona sonrası dönemde özellikle Körfez’de pek çok şeyin eskisi gibi olmayacağı bir gerçek. İlk petrol keşiflerinin bölgeyi dönüştürmesinin üzerinden henüz bir asır geçmeden, yeni dünyanın ekonomik gerçekleri Körfez vatandaşları ve yönetici aileler arasında yeni bir sosyal sözleşmeyi dayatmaya aday. Şeyh Raşid’in ‘tekrar deveye binme’ metaforu ile sinyalini verdiği bu dönem, Körfez için de bir devrin sonunu ve yeni bir devrin başlangıcını işaret ediyor…
Feyza Gümüşlüoğlu