Euro Neden Dolar’ın Yerini Alamaz?

Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturması ve gümrük tarifelerinin ardından Dolar’a güven sorgulanmaya başlamışken, dün AMB Başkanı Lagarde, Euro’nun kullanımını daha da artırma ve dolara mantıksal alternatif olarak konumlandırma konusunda bir çıkış yaptı.
Lagarde’ın açıklamalarının 2 Nisan’ından bu yana, ABD doları ve ABD Hazine tahvillerinin hisse senetleri düşerken bile satışlar yaşadığı, doların güvenli liman statüsü, ABD ekonomisinin dünyadaki rolü ve Amerika’nın çatırdayan jeopolitik ittifaklarının sorgulandığı bir dönemde gelmesi manidar. Ayrıca Trump yönetiminin daha zayıf, daha rekabetçi bir döviz kuru arzusunu da göz ardı etmemeli.
Belli ki Lagarde bunu bir fırsat olarak görüyor. Euro rezerv kullanımında uzun zamandır Dolar’dan sonra tercih edilen ikinci para birimi. Aşağıdaki grafik dünyadaki toplam rezervler içerisinde para birimlerinin payını gösteriyor.
Lagarde, her ne kadar Euro’nun Dolar’dan sonra en çok tercih edilen para birimi olduğu ve toplam rezervler içindeki payının diğer para birimlerine kıyasla daha yüksek olduğu konusunda haklı olsa da Avrupa ekonomisinin kırılganlığı, Euro’nun uzun vadeli istikrarı konusunda soru işaretleri çok. Şayet Euro, Dolar’ın yerini alırsa (-ki hiç sanmıyorum), Avrupa’nın ihracatçı ülkeleri (Özellikle Almanya) için rekabet gücü zayıflayabilir ve bu durum cari açığı artırarak büyümeyi baskılayabilir. Ayrıca ABD’nin aksine Avrupa Birliği siyasi olarak tam bir federasyon değil; ortak maliye politikası, tek bir hazine ya da ortak borçlanma mekanizması sınırlı. Bu durum Euro’nun küresel krizlerde güvenli liman özelliğini zayıflatır ve Euro küresel rezerv olarak istikrar sağlayamaz.
Kısmen Avrupa için olumlu yanı ise rezerv para statüsünün, Avrupa’ya sermaye akışını artırması olacaktır ancak bu da 2008 krizinde olduğu gibi varlık fiyatlarında balonlar oluşturabilir ve İspanya, Portekiz gibi zaten kırılgan olan ülkelerde finansal istikrarsızlığı tetikleyebilir. Avrupa Birliği’nin zaten halihazırda en büyük sorunu çok katmanlı ekonomik yapıya sahip olması. Euro Bölgesi ülkelerinde hali hazırda bunca yapısal farklar (Örneğin Almanya vs. Yunanistan) varken ortak para biriminin küreselleşmesi var olan dengesizlikleri de derinleştirecektir ve bu da güçlü ekonomilere sermaye akışını, güçsüzlerde ise dışlanmayı ön plana çıkartarak Avrupa içinde parçalanmayı ve sosyal eşitsizlikleri artıracaktır.
Sonuç olarak açıklamaların zamanlaması manidar olmakla birlikte, Lagarde’ın da vurguladığı gibi Euro’nun küresel rolünü güçlendirmek için sadece para politikasına değil, daha derin mali birlik ve stratejik dayanışmaya ihtiyaç var. Bu yapısal sorunlar çözülmediği taktirde Euro’nun rezerv para statüsü, Avrupa’ya kısa vadeli finansal avantajlar sunabilir; ancak uzun vadede aşırı değerlenme, merkez bankası bağımsızlığının aşınması, iç eşitsizliklerin derinleşmesi ve jeopolitik yüklerin artması gibi karmaşık sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle Euro’nun Dolar’ın yerini alması teknik olarak mümkün olsa da, bunun sürdürülebilir ve istikrarlı bir yapıya kavuşması ancak Avrupa’nın kurumsal kapasitesini güçlendirmesiyle mümkündür.